Recepkrasi

Mehmet Recep Peker, Asker ve siyasetçi. 1931-1936 yılları arasında Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterliği ve 7 Ağustos 1946 - 10 Eylül 1947 tarihleri arasında da başbakanlık yaptı.

Ülkemizde esnaf, taksici, tamirci dolandırıcılığı öyle bir hal aldı ki, sadece biz şikayetçi değiliz, artık dünya bile bu durumdan haberdar. Kendi halkına yaptıklarını turistlere misliyle yapıyorlar. Turist kafilelerine rehberler; esnafın dolandırıcılık yöntemlerinin eğitimini verildiğini duydum.

Sülün Osman’ı getiriyor akla. Osman Ziya Sülün, 1923 yılında İstanbul’da doğdu. 1948 yılında kiracısı olduğu evin sahibini dolandırarak “kariyerine” başladı. Ancak onun asıl ünü, 1950’ler ve 60’larda yaptığı dolandırıcılıklarla arttı. İstanbul’un en kıymetli yerlerini, mesela Taksim Meydanı’nı, Galata Köprüsü’nü saf vatandaşlara satmayı başardı. Dolmabahçe Sarayı’nın önünde saat ayarlama parası bile aldı! Bir defasında, Taksim Meydanı’na paspas serip, geçenlerden “burası benim” deyip para topladı. Bu olaylar öyle bir hal aldı ki, Sülün Osman’ın namı tüm Türkiye’ye yayıldı ve dolandırıcılık konusunda adeta bir efsane haline geldi.

Ancak her suçlu gibi, Sülün Osman da nihayetinde yakalanır. Yakalandığında Galata Köprüsü’nü satmaya çalışıyormuş. Bu olaydan sonra mahkemede hakim karşısına geçtiğinde ise tarihe geçen o ünlü sözünü söyledi: “Kusura bakma hakim bey. Memlekette Galata Köprüsü’nü satın alacak eşekler olduğu sürece, ben bu köprüyü satarım.” Sülün Osman, suçlarını meşrulaştırmak için hep aynı iddiayı dile getirdi: Kendisini dolandırmaya çalışan insanları dolandırıyordu.

Ne var ki, Sülün Osman’ın hikayesi sadece geçmişte kalmadı. Aradan geçen onlarca yıla rağmen toplumda değişen tek şey, artık toplumda fırsatını bulan büyükçe bir kesimin içinde birer “Sülün Osman” yaşadığını öğrenmemiz oldu.

Sülün Osman, hayatı boyunca kendisini “ahlaklı dolandırıcı” olarak tanıttı. Hatta hapishanede “Alınteri ile Yaşamak” konulu bir konferans bile verdi. Trajikomik değil mi? “Alınteri ile Yaşamak” :)

1984 yılında Beyoğlu’nda sürekli kaldığı otelde kalp krizinden öldü ve kimlik taşımadığı için kimsesizler mezarlığına defnedildi. Belki de o mezar, hayatını dolandırıcılıkla geçiren bir adamın ironik sonuydu.

Sülün Osman’ın hikayesini okuyunca şunu diyorum: Artık Sülün Osman’ın bile bir prensibi varmış. Biz ise tam bir çürümüşlük yüzyılındayız. Dürüstlük, ahlak ve iyiliği gün geçtikçe kaybediyoruz.

İsmail Yurtsever