Bir Umut Işığı Söndü: Genco Erkal'ın Ardından

Bugün, karanlık bir haberle uyandık. Genco Erkal, kocaman yüreğiyle, dev gibi sanatıyla, sesi ve duruşuyla, bu dünyadan göç etti. 86 yıllık bir hayatın ardından, ebediyete yürüdü.

Genco Erkal, sadece bir sanatçı değildi; bir aydın, bir ses, bir umut ışığıydı. Nazım Hikmet’in şiirlerine can veren, Sabahattin Ali’nin romanlarını sahneye taşıyan, Şeyh Bedrettin’in isyanını seslendiren bir yürekti. O, Tarık Akan’ın sinema filmlerinde, Attila İlhan’ın şiirlerinde, Uğur Mumcu’nun kaleminden çıkan gerçeklerde, Hasret Gültekin’in türkülerinde, Ahmed Arif’in şiirlerinde, Selda Bağcan’ın sesinde, Zülfü Livaneli’nin bestelerinde, Fazıl Say’ın piyanosunda, Şevket Çoruh’un tiyatro sahnelerinde, Cem Karaca’nın şarkılarında, Yılmaz Güney’in filmlerinde, Aziz Nesin’in mizahında bulduğumuz ortak bir ruh halini temsil ediyordu.

Bu topluma, her zaman, her dönemde, hiçbir sıkıntısına yüz çevirmeden sahip çıktı. Onun sesi, bu halkın acısını, sevincini, umudunu, hayallerini her zaman dile getirdi.

86 yaşının son anına kadar; bu toplumun hiçbir sıkıntısına yüz çevirmeyen ‘aydın’ kelimesinin tam karşılığı, koca bir yürek, dev bir sanatçıydı. Sesimizdi. O, bir aydın olmakla kalmadı, aydınlığı savundu, bu topluma aydınlığı aşılamaya çalıştı.

Genco Erkal, sadece bizlere değil, gelecek nesillere de bir miras bıraktı. Onun sesi, tiyatro sahnelerinden, şiirlerden, filmlerden yankılanmaya devam edecek. O, bizden gitti ama arkasında bıraktığı miras aydınlatmaya devam edecek.

Başımız sağolsun.