Doğru Zaman...

Samuel Beckett’in ünlü eseri “Godo’yu Beklerken”, iki karakterin sürekli birini ya da bir şeyi beklemesini anlatır. Bu bekleyiş, zamanın boşa geçtiği, harekete geçmenin ertelendiği anlamsız bir döngüdür. Bazen hayatta da aynı şekilde doğru anı beklerken zamanın akıp gittiğini fark etmeyiz. Bazen, harekete geçmek için en doğru zamanı beklemek büyük kayıptır. Böylesi durumlarda hiçbir zaman “en doğru” olmuyor. Hayat zaten sonsuz bir yolculuk değil… Belki bugün, belki yarın, belki erken, belki geç ama önünde sonunda terk edeceğimiz bir yol… Bu yolu kusursuzca yürümek yaptığın iş için elinden gelenin en iyisini yapmak, özgürlüğünden ödün vermemek, adaletten yana olmak, abartmamak, köleleşmemek, bencilleşmemek, hoşgörü göstermek, esnek olmak, yaşadığın " an"ı onurlandırmaktır..

Bazı durumlarda ise beklemek şarttır. Baharda açan çiçekler, meyve veren ağaçlar, anne karnında bebek gibi… Şartlar olgunlaşıp zamanı gelinceye kadar beklemek. Başka türlüsü mümkün olmayan, tıpkı batmakta olan güneşin seni durup beklememesi gibi. O batacak sen gidip onu izlesen de bir tepeden, izlemesen de. Doğru zamanı, doğru zemini bekledikten sonra yeniden denemek için sadece onun doğru zamanı vardır çünkü…

Hayatta bunun dışında kalan durumlar için doğru ve yanlışın hükmünün kalmadığı, zamanın sadece geçtikçe ilaç niyetine anıldığı, belki Samuel Beckett’in Godo’su gibi ya da batmak için seni beklemeyen güneş gibi kaçırdığın ya da yanılgıya düştüğün zamanlar oluyor. Hayatımda birçoğumuz gibi benim de doğru zamanı bekleyerek yanılgıya düştüğüm anlar var. Onları şu an hatırladıkça bir yanılgıdan ibaret olduklarını ancak şimdi, üzerinden bunu kavrayacak olgunlukta bir zaman geçtikten sonra anlayabiliyor insan…

İşte zaman bazen kaçırdığın fırsatlar resitalidir ömrüne, bazen yanılgılarla fark ettiğin geçmiş anıların, bazen de sadece şu anda en doğru anın gerçekleştiği ama belki farkına varamadığın bir acımasız öğretici…

Rüzgar fısıldıyor:

“Doğru zaman yoktur, sadece zaman vardır. O anı yaşamak senin elinde.”