Aşk
Aşk, muhtemelen ilk kez yazacağım için yazmaktan en çok keyif aldığım blog yazım olacak. Babalık deneyimleri, siyaset, felsefe derken bu ilk yazım sizin içinde benim içinde farklı bir deneyim.
Aşkı anlatmak için okuduğum kitaplardan, bazı sahnelerden, müziklerden ve stoa felsefesinden alıntılar yapacağım. Sabahattin Ali, Nazım Hikmet gibi Ustaların, Kul Nesimi gibi ulu ozanların, bundan binlerce yıl önce söylenmiş sözlerle yazacağım. Onların sözleri insanları birbirine bağlayan ve kendilerinde birşeyler bulmasını sağlıyor. Bu blog yazısı, gerçek aşkın neye benzediğini anlamaya çalışırken, bu ilham verici şairlerin en büyük dizelerine dalacak.
Haydi başlayalım…
Aşk dediğimizde, Sabahattin Ali’nin dizeleri akla gelir:
Seneler sürer her günüm,
Yalnız gitmekten yorgunum;
Zannetme sana dargınım,
Ben gene sana vurgunum.
Başkalarına gülsem de,
Senden uzak kalsam da,
Sevmediğini bilsem de
Ben gene sana vurgunum
Bu dizeler, aşkın zorluğunu ve inanılmaz gücünü güzel bir şekilde anlatır. Aşk, bizi kendimize unutturan, hayatımızı değiştiren bir duygudur. Ardından Sabahattin Ali’nin Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin. diyen aşkın anlamını Sabahattin Ali’nin dizelerinde akılda kalır. Aşk, bize yeni bir bakış açısı, yeni bir soluk, yeni bir heyecan verir. Sonra Nazım Hikmet gelir; O şimdi ne yapıyor şu anda, şimdi, şimdi? Evde mi, sokakta mı, çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Bu dizeler, aşkın gücünü merak ve özlemle anlatmaz mı? Aşk, bizi başka bir hayata ve ruha sürükler. Tesadüfler ise bizi buluşturabilir ve yeni anlamlar katıp, yeni bir sayfa açabilir.
Sonra aşk dediğimizde Kul Nesimi’nin yârin ile hoş musun? sorusuna verdiği cevap gelir akla: Hoş olayım olmayayım o yâr benim kime ne? diyen Kul Nesimi gelir.
Aşk, hayatta bazen zorlu, bazen keyifli, bazen sıcak renklerdir. Aşk, bize renk katan, ışık saçan, sıcaklık hissettiren bir güzelliktir. Aşk, ödün vermektir. Aşk, bize fedakarlık, sabır ve anlayışı öğreten bir öğretmendir. Aşk, en kötü halinde bile “harika görünüyorsun!” diyecek kadar kör kütük olmaktır. Aşk güven, saygı ve bir dosttur. Aşk, gözlerimizin içinde ne düşündüğümüzü bilmektir. Aşk, ruh eşimizi, hayat arkadaşımızı ve yoldaşımızı bulduran bir mucizedir. Aşk, Kime Ne! diyen bir cesaret, özgürlük ve bağımsızlıktır.
Sonra Olasılıksız kitabından Adam Fawer’ın şu satırları aklıma gelir: Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan, hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, Titanic batmalı. Ve aşk her şeye rağmen yaşanmalı. Aşk, risk almanızı, sınırları zorlamanızı, sonuna kadar mücadele etmenizi ister. Aşk, hayatın anlamını, değerini ve güzelliğini size gösterir.
Aşk dediğimizde, kemanın sesi gelir akla. Özellikle David Garrett’in yorumladığı Your Song gelir. Aşk, müzik, sanat, şiir katar bize. Aşk, duygu, tutku ve coşku verir. Aşk, bize melodiler, ritimler ve sözcükler fısıldar.
Aşk dediğimizde bir sahne gelir akla, adamın kadına söylediği “Bence sen, hangi yaşta olursan ol seni gören her insanın seninle aynı yaşlarda olmak isteyeceği birisisin. Senin şimdi yaşının bir önemi yok.”
Ve son söz binlerce yıl önce söylenmiş olan İmparator Marcus Aurelius’tan: Sabahları uyandığında hayatta olmanın, sevmenin, mutlu olmanın ve düşünmenin nasıl bir ayrıcalık olduğunu düşün. Anın değerini fark etmemizi sağlayan sihirli bir öğretidir bu sözler.
Ve sonuçta; Aşk, bizi biribirimize bağlayan, bizi biz yapan, bazen de başkası yapan, bizi bize ait olanı tamımamızı sağlayan bir bazen bir sihir, bazen bir kara bulutlardır. Ne olursa olsun Aşk yaşanmalıdır.
İsmail Yurtsever