“Çocuklarımızı dijital dünyanın tuzaklarından korumanın en büyük silahı, onlara rehberlik etmek ve sınırları belirlemektir. Teknolojinin nimetlerini doğru kullanmak, onları tehlikelerden uzak tutmanın anahtarıdır.”
Bu sözler, dijital dünyaya adım atan oğlum Ali Rüzgar’ın Roblox macerasında izlediğimiz yolu anlatmak için en güzel başlangıç.
“Zulüm kimden gelirse gelsin, adı zulümdür.” diyenlerin suskun kaldığı, sessizliğin suç ortaklığına dönüştüğü zamanlardayız. Bugün Türkiye’de yaşananlar, kader değil, kederimiz oldu. Her sabah uyandığımızda, yeni bir haksızlıkla, yeni bir zulümle karşı karşıya kalıyoruz.
“Vicdan, insanın içindeki en büyük mahkemedir.” - Sokrat
Bu söz, beni hep derin düşüncelere sevk eder. Çünkü bakınca, ülkemizde her geçen gün artan dolandırıcılık olayları, sadece bir adaletsizlik değil, aynı zamanda vicdanın çürüdüğünü gösteriyor.
“Evlat, umutla doğan bir çiçektir” derdi büyüklerimiz. Baba olmak işte tam da bu; umutla yeşeren bir fidana can suyu vermek gibi. İlk kez baba olduğumda, sanki dünya başka bir renk aldı, hayat başka bir tat verdi.
Samuel Beckett’in ünlü eseri “Godo’yu Beklerken”, iki karakterin sürekli birini ya da bir şeyi beklemesini anlatır. Bu bekleyiş, zamanın boşa geçtiği, harekete geçmenin ertelendiği anlamsız bir döngüdür. Bazen hayatta da aynı şekilde doğru anı beklerken zamanın akıp gittiğini fark etmeyiz.
Küçük Prens, minik gezegenine özenle bakardı. Her sabah uyanır uyanmaz volkanlarını temizler, filizini yeni sürmüş baobap ağaçlarını titizlikle köklerinden sökerdi. Çünkü bilirdi ki, bu masum görünümlü tohumlar, eğer ihmal edilirse gezegenini içten içe yok edebilirdi.
Bugün, karanlık bir haberle uyandık. Genco Erkal, kocaman yüreğiyle, dev gibi sanatıyla, sesi ve duruşuyla, bu dünyadan göç etti. 86 yıllık bir hayatın ardından, ebediyete yürüdü.
Genco Erkal, sadece bir sanatçı değildi; bir aydın, bir ses, bir umut ışığıydı.
Ne yazsam, nasıl anlatsam; akıp giden zamana yetişmeye çalışanlara, avuçlarımızdan kayıp giden kum tanelerini tekrar tutmak isteyenlere…
Zaman durdurulamaz bir nehir. Ne kadar çabalasak da, onu tersine akıtmak mümkün değil.
Lao Tzu’nun bir sözü var, sık sık karşılaştığım:
“Tanrı size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir. Bu insanlar size yardım edecek, sizi incitecek, acı verecek ve sevecek, böylece olmanız gereken kişi olabilmenizi sağlayacak.
Siyasetten uzak, insanı ve yaşamı konu alan bir yazı:
Hayatın içinde, bazen farkında olmadan bazen de bilinçli bir şekilde yanlış yollara saparsınız; bu yollarda bazen mutluluk bazen acı dersler alırsınız.
Kafa karıştırıcı bir çağda yaşıyoruz. Teknoloji, sosyal medya sayesinde herkesi farklı mecralarda filozoflara dönüştürdü. Instagram’dan LinkedIn’e, Twitter’dan Facebook’a kadar her yerde ‘motive edici’ mesajlarla bombardımana tutuluyoruz. “Hayallerini takip et”, “pes etme” hatta bazen daha da ileri giderek “sınırlarını aş!
Çocukları övmek, o işi yapma isteklerine ve başarılarına zarar veriyor.
Kulağa biraz çılgınca gelebilir ama haydi, üzerinde düşünelim! 🤔 Çocuklardan sürekli olarak ‘çok zekisin’ diye övgü almanın aslında onları başarısızlığa mı sürüklediği hiç aklınıza gelmiş miydi?
“Akşamüstü dörtte eve geldim, ödevimi bitirdiğimde saat gecenin ikisiydi. O kadar çok ödevim vardı ki yemeğe gidemedik. Annemle, babamla, kız kardeşimle konuşamadım… Yani evet, çok fazla ödev verildiğini düşünüyorum. Ve hayır.
Ali Rüzgar’ın ortaokul ikinci sınıfa geçişini izlerken, zaman nasıl da hızka akıp gidiyor diye düşünmüyorum desem yalan olur. O’nun büyüme sürecinin her safhasında bulunmak beni oldukça mutlu ediyor ama bazen de kaygılanmamı sağlayan noktalar çıkabiliyor karşıma.
Bir genç Reels’te, “Artık çıkma teklifinin geri dönmesini istiyorum,” demiş ve eklemiş: “Beraber vakit geçiriyoruz ama biz ne yapıyoruz? Sevgili miyiz, dost muyuz, kanka mıyız yoksa bacanak mıyız; belirsiz!” Bu duruma içten bir tebessümle yanıt verdim.
“Affetmek” kavramı, bize sürekli yutturulan bir şekerlemeye dönüştürülüyor sanki; hepsi de şu ya da bu şekilde yutman gereken ve hep daha iyi hissetmeni sağlayan sihirli formül gibi sunuluyor.
Biliyorum ki birçokları “Ama affetmek senin için iyidir” diyecektir.
Arkadaşımın uzun süredir aklını kurcalayan bir sorunu vardı anlattı ve sonunda “Bana hep ilham oluyorsun, senin hayata bakış açına bayılıyorum” dedi; ben de ona nasıl daha geniş düşündüğümü ve günlük karmaşıklıklar içerisinde nasıl rahat kaldığımı anlattım.
Sıcak güneşin altında bir plajdayız. Kumların üzerinde duran Ali Rüzgar’ı hayal edin… Gözlerini kısarak, sanki başka bir evrendeymişçesine kumdan bir göz yapıyor ve sizi masalsı bir ana dahil ediyor.
Oysa mutluluk basit olandır ve basit olandadır. Gözümüzde büyüttüğümüz karmaşık hedefler, zenginlikler ve hayalperest beklentiler yerine, gerçek mutluluğu basit anlarda bulabiliriz. Bir dondurma yemek, çocuksu bir gülümsemeyle beraberinde getireceği neşe, insanı gerçek mutluluğa götüren basit zevklerden sadece bir tanesidir.
Bu sözleri en son Fırat Tanış’ın “Gelin Tanış Olalım” oyununda sahnede duymuştum. Alevi geleneğinde beraberlik, sevgi ve paylaşım vurguları önemli bir yer tutar. Özellikle Alevi yol gösterici bir dede torunu olarak doğmak, bu felsefeyle şekillenmek, insanı insan yapan öğretilerle kökten yetişmenin dünyayı keşfettikçe farkını anlamaya başlarsınız.
“Mücadeleye devam edeceğim” dedi sonra salondan büyük bir alkış tufanı koptu. Şaşırdık mı?
Her partinin içinde parti başkanına sevgi, saygı duyan, bazen yanlış yapsa bile kendi ölçeğinde onu görmezden gelip tolere eden, daha ileri seviyede ise bir anlamda biat eden mutlaka çıkıyor.
Seçimlerde Truva Atları mı Var? 14 Mayısta Ne oldu? Tuncay Özkan’ın Rolü Nedir? Bu soruların yanıtını arıyorum. 14 Mayıs seçimlerinde yaşadıklarımızı analiz etmek ve ikinci tur 28 Mayıs’ta seçim güvenliği adına bir uyarı yaparak ve sorumluları uyarmak amacıyla bu blog yazımı yazdım.
Hayatımda ilk kez bir partinin kapısını çaldım. “TİP’e nasıl destek olurum?” diyerek çıktığım bu yolculukta ilk önce web sitesinden gönüllü formu doldurdum. Bir hafta sonra arandım. Beşiktaş’ta seçim noktası yokmuş, Beyoğlu’na davet ettiler.
Ben TİP’e oy verecek biriyim ve parti üyesiyim; ancak, bazı konularda partinin görüşleriyle aynı fikirde değilim. Bu yazıyı, Türkiye İşçi Partisi’nin Atatürk’le ilgili ne düşündüğü hakkında gelen sorulara yanıt olarak kaleme alıyorum.
Erkan Başkan’ın Cumhurbaşkanı olursa yapacağı ilk işin “Sınırları kapatıp hırsızları yakalayacağız, sonra açarız” olduğunu söylediği video 1 milyon izlenme, 35 bin beğeni ve 850 yorum aldı. Yorumlardan bazıları “Hırsız Sensin!
Yazıyı tamamladıktan sonra düşündüm ki, ülkemizde öylesine büyük sorunlar var ki, “Ev ödevleri zararlı mı yoksa yararlı mı?” gibi bir konu kimin umurunda ki? Önceliğimiz tamamen farklı bir yerde, aydınlıkla karanlık arasındaki seçim ya da aydınlıkla cehennemin en alt katları arasındaki seçim.
Bugün okuldan aradılar ve Ali Rüzgar’ın hasta olduğunu söylediler. Revirde beni bekliyormuş. Hemen okula gidip onu aldım. Yolda, yüzünde hüzünlü bir ifadeyle bana döndü ve “Baba, hastayım. Aynı solmuş bir çiçek gibi hissediyorum kendimi” dediğini söyledi.
Demokrasiden uzak bir iktidarın yönetimi altında berbat kararlar nedeniyle büyük felaketler yaşadığımız günlerden geçiyoruz. Buna rağmen umutlu günlerin yakında olduğunu yazmak istiyorum.
Geçmişte pek çok ülke, bizim gibi demokrasiden uzak bir yönetim altında yaşamış ve sonunda demokratik bir değişimle yükseldi.
Devletin var olma sebepleri arasında toplumun güvenliğini ve adaletini sağlamak, yapılan yatırımları yönetmek ve organize etmek, kamu hizmetlerinin düzenli ve eşit şekilde sunulmasını sağlamaktır.
Böyle yazıyor kitaplarda yazmasına da Akp iktidar hepsini yıktı, ne adalet ne güvenlik ne birlik ne de bütünlük bıraktılar.